islami sohbet almanya sohbet sohbet siteleri mobil sohbet
marsbahis marsbahis giriş marsbahis güncel giriş

AYDINLAR OCAKLARI 53. ŞURASINA YOĞUN İLGİ!

Türkiye genelinde bulunan illerde ve ilçelerde bulunan Aydınlar Ocağı başkan ve yöneticileri ile akademisyenler ve bilim adamlarının katıldığı 53. Şura, İstanbul Merter Green Park Otel’de yapıldı.

GÜNCEL Yayın: 15 Ekim 2025 - Çarşamba - Güncelleme: 15.10.2025 22:20:00
Editör -
Okuma Süresi: 34 dk.
Google News

Aydınlar Ocağı 53. Şura Toplantısı yoğun bir katılımla yapıldı.

Türkiye genelinde bulunan illerde ve ilçelerde bulunan Aydınlar Ocağı başkan ve  yöneticileri ile akademisyenler ve bilim adamlarının katıldığı 53. Şura, İstanbul Merter Green Park Otel’de yapıldı.

Tam 3 gün süren  şurada yurt ve dünya sorunları masaya yatırıldı, Aydınlar Ocağı’nın işlevleri ve çalışmaları anlatıldı.

Şura sonunda kaleme alınan sonuç bildirisi Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal tarafından okundu.

Bildiride Türkiye’nin millî devlet ve üniter yapıdan koparılarak çok kültürlülük tuzağına düşürülmemesi için her türlü gayretin gösterilmesi, Türk toplumunun bu konuda güçlü bir şekilde uyarılması gerektiği belirtildi, Terörsüz Türkiye hedefine destek verildi.

Değerli madenlerimizin korunması ve kıymetinin bilinmesi gerektiği belirtilerek “Çeşitli yollarla madenlerimiz yabancılara devredilmemelidir. Unutulmamalıdır ki bunların işlenip ihracı ülkeye tahmin edilemez faydalar sağlayacaktır. Maden çıkarmak için taşı toprağı kazmak yerine tespitler yapılmalı; tarım alanları tarım yapılamaz hâle sokulmamalıdır. Eski maden alanlarının güneş enerjisine dönüştürülmesi ise isabetli bir değişimdir” ifadesi kullanıldı.

Bildiride, Türkçeye saygısı olmayan bazı çevrelerin yer ve kuruluş adlarını yabancılaştırmaya çalıştığı, bunun belediyelerce önlenmesi gerektiği ifade edildi.

"ÇALIŞAN KADINLARA POZİTİF AYRIMCILIK"
Aydınlar Ocağı Sonuç Bildirisinde nüfus konusuna da değinildi. Nüfus artış hızını yükseltebilmenin gelir dağılımını iyileştirmekten geçtiği belirtilerek şöyle denildi:
“Geliri azalan ve satın alma gücü perişan olan bir kimsenin ne evliliği ne de çocuk sahibi olmayı düşünecek hâli vardır. Çocuk bakımı imkânsızlıklarla doludur. Çocuk sahipleri korunmalıdır. Devletin aldığı son tedbirler ümit vericidir ve artarak sürdürülmelidir. Kadının eğitim ve istihdamda yer alması, kadını aileden nispeten uzaklaştırmaktadır. Çalışan kadınlara mantıklı bazı imkânlar sağlanabilir. Aile gerçeğine Batı’da yönelim varken Türkiye’de tersine aile yıpratılmaya çalışılmaktadır. Nüfus artış hızındaki düşüş, 1960’lardan itibaren maalesef fark edilememiş; iç ve dış yönlendirmelerle ve nüfus planlaması ile bugünkü sonuca varılmıştır.

"ÇOCUKLAR KİTAP OKUMAYA YÖNLENDİRİLMELİ"
Millî eğitim ve sağlık sektörleri, aşırı ticarileşme yanlışından kurtarılması gerekir. Hastanesi olmayan özel tıp fakülteleri ve tıp eğitiminin sorunları ciddiyetle ele alınmalıdır. Maddî sebeplerle okul terkleri, işsizlik nedeniyle yükseköğretimden vazgeçme ve sağlık kuruluşlarının ekonomik tercihi göz ardı edilmemelidir. Çocuklarımızın tabletten kitaba dönüşü kolay değil. Bu konuda gerekli tedbirleri alan ülkeler örnek alınmalı; ailelere de görev düştüğü unutulmamalıdır. Şiddet, akran zorbalığı ve suça sürüklenme artmaktadır. Sevgi, saygı, merhamet, dürüstlük, vefakârlık, kadirşinaslık, hoşgörü, adalet ve uzlaşma gibi sosyokültürel yapımızda, dokumuzda bulunan yaşanmış değerler Millî Eğitim müfredatımızda yer almalıdır. Devlet okulları eski değerine ve yüksek statüsüne kavuşturulmalıdır. Öğretmenlik son derece değerlidir; rol modeli olabilen öğretmenlere ihtiyaç vardır. İdealist kişilikler yetiştirilmelidir.

 

"MEDYA ORGANLARI HEP BİR TARAFA ÇALIŞMAKTADIR"
Medya, rant kaygısıyla siyasî konulara odaklanmıştır. İktidar veya muhalefet yanlısı olarak çalışmaktadır. İnsanlar çatıştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa siyasetin dışında eğitim, sağlık, güvenlik ve uluslararası ilişkilerde çok önemli meselelerle karşı karşıyayız. Ayrıca 'izleniyor' diye şiddet ve anormal davranışlar haber yapılmamalıdır. Kentsel dönüşümün rayından çıkarılmaması gerekir. Tek barınağı olan evi elinden çıkan ve yıkılan vatandaş senelerce ortada kalmamalı, akrabasına veya bir yakınına sığıntı olmamalı; bir takım kurulların insafına terk edilmemelidir.

"ABD BÜYÜKELÇİSİ İSTENMEYEN ADAM İLAN EDİLMELİ"
Soykırımcı İsrail, bölgede ABD’ye dayanarak savaş arar hâlde. Ortadoğu, yeni bir savaş alanı olmaktan kurtarılıp diplomasiye önem verilmelidir. Soykırımcılar yargılanmalı; insanlık bu ayıptan kurtarılmalıdır. Ortadoğu’da menfaatleri icabı ittifak kuran ABD, Yunanistan ve İsrail bazılarına ders olmalı; Türkiye’de yıllardır toplumu rahatsız eden kısır siyasî çekişmelerin yerine ülke yararına ittifaklar kurulması gerekmektedir. ABD Büyükelçisi Barrack, dengesiz tutumu ve çelişkili beyanlarıyla her şeye burnunu sokmaktadır. Bu kişinin geldiği yere postalanması ve 'istenmeyen adam' sayılması çok isabetli olacaktır.

 

ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK BİR BÜYÜK TUZAKTIR

Prof Dr İbrahim Erkal sonuç bildirgesini okuduğu son konuşmasında, ‘Türkiye’yi “çok kültürlülük” tuzağına çekmek isteyenlere karşı uyanık olmak gerekli’ dedi.

Erkal, bunun demokrasi veya çok seslilik olmadığını, aksine devleti ve milleti parçalama projesi olduğunu savundu.

Bu politikayı uygulayan bazı Batılı ülkelerin dahi artık kenara koyduğunu belirterek, “Türkiye’nin bu tuzağa düşmemesi gerektiğini” ifade etti.

MUHALEFET VE İKTİDAR MİLLİ MENFAATLERDE BİRLEŞMELİ

İçinde bulunulan kritik süreçte siyasi ayrılıkların bir kenara bırakılması gerektiğinin altını çizen Erkal, “Bugün muhalefet ve iktidarın Türkiye’de ittifakına ihtiyaç vardır.

Bundan kimse kaçamaz. Siyaset yapmaya soyunuyorsanız, alnınızın akıyla bu görevi yerine getirin” çağrısında bulundu.

Ortadoğu’da katillerin ve soykırımcıların ittifak yapabildiğine dikkat çekerek, Türkiye’deki siyasilerin bunu neden başaramadığını sorguladı.

ÜLKE MENFAATİ SİYASİ MENFAATLERİM ÜZERİNDE TUTULMALI

Konuşmasını, siyasete ve topluma mesajlarla bitiren Prof. Dr. Mustafa Erkal, “Ülke menfaatleri, parti ve şahıs menfaatlerinin hep üstünde tutulmalı. Başka çaremiz yok. Sadakat değil, liyakat öne çıkarılmalı” dedi.

VEDA

Prof. Dr. Erkal, şura vesilesiyle Aydınlar Ocakları’na hizmet etmiş ve hayatını kaybetmiş tüm hoca, üye ve dostlarını rahmet ve minnetle andı. 30 yılı aşkın süredir düzenledikleri anma etkinliklerinde vefat eden her bir ismin dualarla yâd edildiğini hatırlattı.

 

          AYDINLAR OCAKLARI 53. BÜYÜK ŞURASI SONUÇ BİLDİRİSİ
 
Aydınlar Ocakları 53. Büyük Şurası 10-12 Ekim 2025 tarihleri arasında İstanbul’da Aydınlar Ocağı Genel Merkezi’nin ev sahipliğinde yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun 102. yılında düzenlediğimiz 53. Büyük Şuramız;  bekamızı, milli kimliğimizi ve üniter yapımızı hedef alan iç ve dış tehditlerin bulunduğu, Suriye’nin yeniden yapılandırılmasının tartışıldığı, Filistin ve Gazze’de ABD’nin desteğinde İsrail’in yaptığı soykırımın Dünyanın gözü önünde devam ettiği, bir süreçte gerçekleştirilmiştir. 
2025 yılı geçmiş yıllarda olduğu gibi dünyanın çivisinin çıktığı, ülke sınırlarının delindiği, sınırların rahatlıkla ABD ve İsrail lehine değiştirildiği, toprak işgalinin sıradanlaştığı, milletlerarası hukukun rafa kaldırıldığı, etnik temizlemenin zirveye çıktığı, Gazzelilerin zorla göç ettirildiği, aç, açık ve ilaçsız bırakıldığı vicdanlı insanların ekranlarda çoluk çocuk cesetlerini görmekten insan olduklarından utandıkları bir dünya ile karşı karşıyayız. Çok ümit beslenen milletlerarası kuruluşlar felç olmuş, gülünç duruma düşürülmüşlerdir. Gazze şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.   
 
Türkiye milli devlet ve üniter yapıdan koparılarak çokkültürlülük tuzağına 
düşürülmemesi için her araç en iyi şekilde kullanılmalı ve Türk toplumu güçlü bir aydınlatmaya gidilmelidir. Çokkültürlülük demokrasinin çok sesliliği değildir. Çokkültürlülük bir devletin zorlamalı veya zorlamasız resmen vatandaşlarını ve farklı etnik gurupları birbirine karşı hukuki ve siyasi anlamda ötekileştirmesidir. Çokuluslu şirketlerin ideolojisi küreselleştirmedir. Küreselleştirmenin ideolojisi de çokkültürlülüktür. Bu çalışmalar milli mutabakatların geliştirilmesinde de öncü olmalıdır. 
 
Değerli madenlerimiz korunmalı, kıymetleri bilinmeli, çeşitli yollarla yabancılara devredilmemelidir. Unutulmamalı ki, bunların işlenip ihracı ülkeye tahmin edilemez faydalar sağlayacaktır. Maden çıkarmak için taşı toprağı kazmak yerine tespitler yapılmalı; tarım alanları tarım yapılamaz hale sokulmamalıdır. Eski maden alanlarının güneş enerjisine dönüştürülmesi isabetli bir değişmedir.
Türkçeye saygıdan habersiz bazı çevrelerin yer ve kuruluş adlarını yabancılaştırması belediyelerce önlenmelidir. Çığırından çıkan bu durum kelime ve hece birleştirilmesinden yabancı dilde kelime türetilmeye kadar varmıştır. İsim ve kelime uydurulmasından vazgeçilmelidir. 
Batı’dan bazı siyasetçilerin destek beklemesi, koruma arama işi çok itibar kırıcı olmaktadır. Özellikle tecrübesiz bazı siyasiler itibar kırıcı bu yanlışlardan uzaklaşmalıdırlar. 
Nüfus artış hızını yükseltebilmek gelir dağılımını iyileştirmekten geçmektedir. Geliri azalan ve satın alma gücü perişan olan bir kimsenin ne evliliği, ne de çocuk sahibi olmayı düşünecek hali vardır. Çocuk bakımı da imkansızlıklarla doludur. Çocuk sahipleri korunmalıdır. Devletin aldığı son tedbirler ümit vericidir ve artarak sürdürülmelidir. Kadının eğitim ve istihdamda yer alması kadını aileden nispeten uzaklaştırmaktadır. Çalışan kadınlara mantıki bazı imkanlar sağlanabilir. Aile gerçeğine Batı’da yönelme varken Türkiye’de tersine aile yıpratılmaya çalışılmaktadır. Nüfus artış hızındaki düşüş 1960’lerden itibaren maalesef fark edilememiş; iç ve dış yönlendirmelerle ve nüfus planlaması ile bugünkü sonuca varılmıştır.  
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, Türkiye’de 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hane halkı büyüklüğü 2024 yılında 3 kişiye düşmüştür. Aynı araştırma sonuçlarına göre, 2016 yılında %14,9 olan yalnız yaşam, tek kişilik hane halklarının oranı 2024 yılında %20 ye ulaşmıştır. Yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı fert bulunmaktadır. 25-29 yaş aralığında hiç evlenmemiş olup ebeveynleriyle yaşayanların oranı toplamda %72,6 dır. Bu oranın %44,8 i erkek, %27,9 u ise kadındır.(TÜİK İstatistiklerle Aile, 2024)
Milli Eğitim ve Sağlık sektörleri aşırı ticarileşme yanlışından kurtarılmalıdır. Hastanesi olmayan özel tıp fakülteleri ve tıp eğitiminin sorunları ciddiyetle ele alınmalıdır. Maddi sebeplerle okul terkleri, işsizlik nedeniyle yüksek öğretimden vazgeçme ve sağlık kuruluşlarının ekonomik tercihi göz ardı edilmemelidir. 
Çocuklarımızın tabletten kitaba dönüşü kolay olmamaktadır. Bu konuda gerekli tedbirleri alan ülkeler örnek alınmalı, ailelere de görev düştüğü unutulmamalıdır. Çocuklarımız yetenekli oldukları alanda öğretim görememekte, test çözme kaygısıyla kendine gerçekleştirebilen sağlıklı uyumlu, iyi insanlar, iyi vatandaş olarak yetiştirilememektedir. Şiddet, akran zorbalığı, suça sürükleme artmaktadır. Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin gibi Türk Edebiyatımızın klasikleri Milli Eğitim sürecinde çocuklarımıza okutulmalıdır. Bunlar çocuklara rol modeli olmalıdır. Sevgi, saygı, merhamet, dürüstlük, vefalılık, kadirşinaslık, hoşgörü, adalet ve uzlaşma gibi sosyokültürel yapımızda, dokumuzda bulunan yaşanmış değerler Milli eğitim müfredatımızda yer almalıdır. Devlet okulları eski değerine ve eski yüksek statüsüne kavuşturulmalıdır. Öğretmenlik son derece değerlidir, rol modeli olabilen öğretmenlere ihtiyaç vardır. İdealist kişilikler yetiştirilmelidir. Medya rant kaygısıyla siyasi konulara odaklanmıştır. İktidar veya muhalefet yanlısı olarak çalışmaktadır. İnsanlar çatıştırılmaya çalışılmaktadır. Oysa siyasetin dışında, eğitim, sağlık, güvenlik uluslararası ilişkilerde çok önemli meselelerle karşı karşıyayız. Ayrıca izleniyor diye şiddet ve anormal davranışlar, istisnalar oynatılıp haber konusu yapılmamalıdır.
Vatandaşın zeytin ve zeytinyağı üretimiyle uğraşılmamalı, bunların ithalatı teşvik edilmemeli, ileride doğacak sorunlar engellenmelidir.
Çevre ve İklim değişikliği hesap edilmelidir. Ve bu bağlamda faydalı işler yapılmalıdır. Sıfır atık gibi önemli çalışmanın takibi ve daha bilimsel yapılması gerekir. Aynı şekilde tıbbi atıklar konusunda da yeni düzenlemeye ihtiyaç vardır. Önemli bir değişme olarak günümüzde şehirliler köye taşınırken, tarımda şehirlilerde daha fazla kendine yer bulmaya başlamıştır. Kötü kullanım dolayısıyla yeraltı sularının çekilmesi susuzluğu artırmaktadır. Özellikle Trakya’da yeraltı suları hesapsız kullanılmamalı suya arıtma yapılmalıdır. Tarımda vahşi sulama engellenmelidir. Gıda temini ve güvenliği tehlikededir. Bundan dolayı tarım ihmal edilmemeli ve tarıma destek artırılmalıdır. 2000 lerde çıkarılan yeni tohum yasası bir kırılma noktası olmuştur. Milli tarım Milli tohum projesine destek artırılarak devam etmelidir.
Lozan Antlaşmasına karşı yapılan düşmanlık tekrar Sevr Antlaşmasına dönüş yolunu bir bakıma kabul etmektir. 
Kentsel dönüşüm rayından çıkarılmamalı tek barınağı olan evi elinden çıkan ve yıkılan vatandaş senelerce ortada kalmamalı, akrabasına veya bir yakınına sığıntı olmamalı, bir takım kurulların insafına terk edilmemelidir. 
Eğitimde bir çok alanda ortaya çıkan kalite düşüşünü engellemek için fertleri kendi kendilerini geliştirmeye dönük yönlendirmeler ve tedbirler alınmalıdır. Kapalı olan öğretmen okulları açılmalıdır.
Kuzeye doğru tırmanan, Gazze’ye tanklarını sokan katil ve soykırımcı İsrail Bölgede ABD’ye dayanarak savaş arar haldedir. ABD’nin BM’de ateşkesin kabul edilmemesi için verdiği oy da bu cinayet şebekesini tahrik etmektedir. Ortadoğu yeni bir savaş alanı olmaktan kurtarılmak için diplomasiye önem verilmelidir. İnsan olanların yüzünü karartan katliam utanç kaynağıdır. Bu konuda tedbir alması ve uygulaması gereken milletler arası kuruluşlar da ABD müdahaleleri sayesinde gülünç duruma düşmüşlerdir. Katil ve soykırımcılar yargılanmalı; insanlık bu büyük ayıptan kurtarılmalıdır.
Ortadoğu’da menfaatleri icabı ittifak kuran ABD, Yunanistan ve İsrail bazılarına ders olmalı; Türkiye’de yıllardır toplumu rahatsız eden kısır siyasi çekişmelerin yerine ülke yararına ittifaklar kurulmalıdır.
BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail savunucusu ABD’nin ateşkes kararını veto etmesi Ortadoğu’yu ilerde bir savaş alanı haline getirebilir. Bu bakımdan Türkiye düşmanlarının ilk hedefi KKTC olabilir. Bu konuda gerekli her türlü tedbir acilen alınmalıdır. İsrail’in Rum Kesimine silah sevki devam etmektedir. 
Türkiye’ye karşı yapılmak istenen Anadolu’da, Balkanlar’da, Orta Asya’da ve Kafkaslar ’da coğrafyaya damgasını vuran ve egemen kültür olan Türk kültür ve medeniyetini silmektir. Türk’ün Anadolu’da egemen oluşu, ne 1923 Cumhuriyetin ilanı iledir; ne de 1071 Malazgirt ile başlamaz. Onlardan önce de Anadolu’da Uz, Peçenek ve Kıpçak Türkleri vardı. 
Ahlak anlayışındaki sapmalar ve sorunlar fertlerde birbirine tepkici giyimler doğurmaktadır. Sanki insanlar apayrı ülkelerin vatandaşları konumuna girmektedir. Birçok ülkede moda olmayan giyimler Türkiye’de öne çıkarılmakta ve aile içi ve dışı sorunlar yaratılmaktadır. 
ABD Büyükelçisi Barrack’ın dengesiz tutumu ve çelişkili beyanları rahatsızlık yaratmıştır. Filistin’in birçok ülke tarafından tanınması kendisini ve emrinde çalıştıklarını rahatsız etmiştir. “İki devletlilik hali bir şey ifade etmez” “sizin nasıl yaşayacağınıza biz karar veririz” şeklindeki beyanlar saygısızlığın alasıdır. Her şeye burnunu sokan üstelik Suriye’den de sorumlu olan bu zat, aslında Suriye’yi bölmek isteyen gurup ve örgütlere akıllı davranın biz sizin şimdilik özerk bölge ve devletçik kurmanıza evet demedik. Bu zat Filistin’deki utanç verici İsrail katliamları karşısında adeta alay etmekte ve soykırımı küçümsemektedir. Bu zatın geldiği yere postalanması ve istenmeyen adam sayılması çok isabetli olacaktır. Suriye’de PKK’nın uzantısı YPG özerklik peşindedir.
Doğu Akdeniz’de Mısır ile Türkiye’yi yaklaştırmak ve dostluğu artırma tatbikatı yapmak çok isabetli olmuştur. Doğu Akdeniz’de yeni bir denge arayışı her iki ülke için de gereklidir. Türkiye’nin ve Mısır’ın hakları tabii ki korunmalıdır. Onun bunun hakkını gasp etme Türkiye’nin politikası hiç olmamıştır. 
Suriye’de Türkiye’ye ve Suriye’ye karşı ABD ve kanlı ortağı İsrail PKK kalıntısı YPG’yi çatışmaya hazırlamaktadır. Türkiye soykırıma karşı çıktıkça İsrail, Suriye ve Kıbrıs’ı karıştırmaya çalışmaktadır. Sanki Büyükelçi Barrack bunun için Türkiye’ye gönderilmiştir. Ortadoğu savaşsız bırakılmamaya çalışılıyor. Sanki Rusya ve Ukrayna savaşı bitirilip sıra Türkiye İsrail ve patronu ABD ile çatışmaya mı başlatılacaktır? İsrail PKK ve Rum kartını oynamaktadır. Terör ve savaş sever işgalci ABD yeni maceralar peşindedir. Bu ülkeler bugünkü politikalarını uyguladıkları sürece Dünya, barış ve huzurdan çok uzak olacaktır.
Devlet Bankalarının yönetimi emekli siyasilerde değil; uzman iktisatçılarda olmalıdır. Bu ciddi konuda liyakat esastır. 
Sivil itaatsizliği bir çözüm ve haklı bir tepki aracı olarak görmek son derece yanlıştır. Siyasilerin görevi çatıştırma ortamı olmamalıdır. Eğer yanlış varsa, yanlış yanlışla çözülemez.  
Milli eğitimin değişik kademelerinde gençlere “Türkiye’nin etnik yapısı” ve “Türk Dünyası” dersleri mutlaka verilmeli; gençler ve yetişkinler bilgisizliğe mahkum edilmemelidir. 
Türk Milleti tekleşmeye, milliyetsizliğe, din dışılığa, cinsiyetsizleştirilmeye teşvik edildiği karışık bir dönemi yaşamaktadır. Bazı siyasiler bunlardan sanki habersiz gibi davranmaktadırlar. LGBT bazı ülkelerde olduğu gibi bizde de kapatılmalıdır. 
Uyuşturucu ile mücadele hızlandırılmalı, telefon aracılığıyla online kumara sevk yolu kapatılmalıdır. Kapatılanların bir süre sonra açılmaları da anlaşılamamaktadır. Bu alanlarda cezalar artırılmalıdır.
 Yapay zeka artı ve eksileriyle beraber düşünülmelidir. Farklı kültürlerin aynı değerleri olmadığı göz önünde tutulmalıdır. Tutulmaması ABD’de olduğu gibi intihar ve benzerlerini tetiklemektedir. 
Saçma sapan gerekçelerle Andımız’ın okullarda okutulmasından vazgeçilemez. Mahkeme kararları da bunu gerektirmektedir. 
Türk kimliği tekçilik değil; belirli bir kültürü yaşayanların ortak kılınmasıdır. Birleştirilmeden rahatsız olanların niyeti de toplumun dağılmasıdır. 
Türk yerine Türkiyeli, bir kültürel kimlik olmayıp coğrafi özellik taşır. Sonuçta bu bir hafızanın silinmesidir. Türk’ün kendi kendini yok sayma yanlışıdır. Emperyalist emelleri heveslendirmektir. 
Yabancı dillerden bozma ve hece birleştirme yoluyla anlamsız sözde isimler çocuklarımıza, işyerlerine verilmemelidir. 
1982 Anayasa’sı yapılan değişiklikler ile 12 Eylül ve Evren anayasası olmaktan çoktan çıkmıştır. %93 rey alan anayasa halkın anayasasıdır. 1982 Anayasa’sı bir dayatma ise; bugün yapılması düşünülen de iç ve dış dayatma milli ve üniter devleti tahrip etme, etnik taassuba teslim olmuş terör baskısı sonucu çokkültürlülük tuzağına düşürülmüş bir anayasa çabasıdır. Anayasa ile oynanmamalıdır. O bir oyuncak da değildir. TC’ye vatandaşlık ile bağlı olanları kucaklama, bütünleştirme, ayırıma tabi tutmama, mensubiyet şuuru hissedenleri sen bizden değilsin yaklaşımı ile dışlamak mı gerekir? Etnik veya mezhebe göre insanları birbirine soğutma ve dışlamam mı tercih edilmeliydi? 66. madde birtakım kısıtlamalar mı getirmeliydi? Biyolojik esaslar mı ele alınmalıydı? Milli Mücadeleyi yapan ve Cumhuriyetin kurucu iradesine bağlı olma Türk Milleti gerçeğini de benimsemektir. ‘Bu millet’ ifadesi isimsizliktir. 
Dini kılıf altında tamamen siyasi ve işgal amacı taşıyan Ruhban Okulu’nun açılması, Atina’da veya başka bir yerde açılacak bir Camii’nin karşılığı olamaz. Konu uzmanlarınca ele alınmalı ve daha sonra karar verilmelidir. Aksi bir durum ülkemize yeni sorunlar yaratabilir.
İnsan kanı akıtmaktan mutlu olan soykırımcı ve artık dışlanmaya başlanan, Kolombiya ve Arjantin’e gidiş için vize verilmeyen Netanyahu’ya suçları kabul ettirilmelidir. Önce ABD iki ayrı devletin varlığını kabul etmelidir. Gazzeliler yıkık da olsa evlerine dönmeli ve göçe kesinlikle zorlanmamalıdırlar. Katil İsrail milletlerarası sportif ilişkilerden men edilmelidir. BM’de boş koltuklara konuşan soykırım başının orada işi olmamalıydı. 
Başarılı ve düşmanlarımızı rahatsız eden Savunma Sanayiindeki tesislerimizin ve değerli personelimizin güvenliği en üst seviyeye çıkarılmalıdır. Bu konuda uçak kazası dahil verdiğimiz şehitler unutulmamalıdır. 
Türk Dil Kurumumuz faaliyetlerini çoğaltmalı ve çeşitlendirmelidir. Türk Dünyası’nın ve Anadolu Türklüğünün dil özelliklerini ele almalıdır. Benzeri kuruluşlar da Türk Dünyası’nı tanıtıcı yayınlar ve Türk Dünyası’na Türkiye’yi tanıtıcı yayınlar yapılmalı ve çoğaltılmalıdır. 
KKTC’de vatan toprakları Rum’a ve İsraillilere satılık değildir. Rusya Yahudileri ve diğer Yahudiler tarafından satın alınan topraklar İsrailli Yahudilere devredilmektedir. Yabancılara toprak satışı durdurulmalıdır. Yahudiler ve yabancıların aldıkları topraklar gerektiğinde kamulaştırılmalıdır. Maraş yerleşime ve yatırıma açılmalıdır. Maraş asıl sahibi olan vakıflar idaresine devredilerek yönetilmelidir. Türkiye ve KKTC arasında savunma işbirliği anlaşması yapılabilir. TC-KKTC arasında Monaco ve Fransa örneği kullanılabilir. İsrailli Yahudiler vatandaş yapılmamalıdır. Rumlara taşınmaz mal komisyonu üzerinden yüklü tazminat ödenmesi tekrar ele alınmalıdır. Rahmetli ve büyük devlet adamı Cumhurbaşkanı  Rauf Denktaş’ın politikası sürdürülmelidir. KKTC’de ileride yeni bir Filistin ve Gazze tehlikesine fırsat verilmemelidir. Kıbrıs sorunu 1974 Barış harekatı ile çözülmüştür. Rumlarla federasyon, konfedarasyon, birleşik Kıbrıs oyunlarına gelinmemelidir.  Tek yanlı BM gözetiminden yapılan görüşmelere kesinlikle son verilmeli, iki devletli bir anlaşma politikası asla sulandırılmamalıdır. KKTC ‘nin egemen eşitlik statüsü BMGK tarafından tescil edilmeden Rumlarla hiçbir görüşme yapılmamalıdır. KKTC de denizüssü yapımı tamamlanmalıdır. Özerk devlet anlaşması yapılabilir.  Her bir Kıbrıs Türkü rahmetli Rauf Denktaş gibi şuurlu olmalı, geleceği de düşünmelidir. Filistinliler de topraklarını satmışlardı ama sonuç ortadadır. 
Askeri hastanelerin kapatılması uzman askeri hekimlere olan ihtiyacı artırmıştır. Ya tekrar açılmalılar, ya da mevcut devlet hastanelerinde askerler için ek bölüm gerçekleştirilmelidir.
Trump’ın hazırladığı sözleşme, ortağı Netanyahu’nun onayı ile hazırlandığını ortaya koymaktadır. Belirsizliklerle dolu olan sözleşmede maalesef iki devletli yapıdan hiç bahsedilmemektedir. Metinde vatanlarını savunan Filistinliler suçlanmaktadır! Yetmiş bin civarında sivili katletmiş, binaları, hastane, camii, kilise, okul, sivilleri, çocuk ve hamile kadınları sanki İsrail bombalamamıştır. ABD ve Trump’ın günahı çok büyüktür. Sözleşmede utanmadan İsrail savunulmaktadır. 
Milli Eğitim’de müfredatlar TC’nin kuruluş felsefesi göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Eğitimde paralel yapıya izin verilmemeli; okullara öğretmen ve yönetici atamaları mülakat sistemi kaldırılarak liyakat ve ehliyete göre görevlendirme yapılmalıdır. Okullar, nitelikli ve niteliksiz ve proje okulu gibi ayrıma tabi tutulmamalıdır. Proje okullarına öğretmen atamaları bakanlıktan alınarak valiliklere verilmelidir. 
Türk Milletinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde elde ettiği zafer, egemenliğin bazılarına paylaştırılması için yapılmış bir şey değildir. Milli bağımsızlık ve egemenlik hakkı  en önemli dayanağımızdır. Tarih boyu hiç kimseyi zorla vatandaşta yapmadık.
 
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.
 
Demoğrafik Yapıdaki Dönüşüm ve Yaş Gruplarına Göre Doğum Oranlarındaki Azalmanın Nedenleri
 
 
Prof.Dr. Ali Talip AKPINAR
Kocaeli Aydınlar Ocağı
Yönetim Kurulu Üyesi
atakpinar@kocaeli.edu.tr
 
1. Giriş
 
Türkiye’de doğum oranlarında azalma ve demografik yapıda dönüşüm gerçekleşmektedir. Türkiye’de köyden kente göç, kültürel dönüşüm, kadınların çalışma oranının artması, evlilik oranlarının azalması, evlilik yaşının artması,  boşanma oranlarının artması, anne olma yaşının yükselmesi, eğitim sürelerinin artması, aile planlama politikaları, gelir düzeyi, çocuk bakım ve eğitim masraflarının artması gibi bir çok faktör doğum oranlarındaki azalmada etkili olmuştur.
Kadın başına ortalama doğum oranı olarak da adlandırılan toplam doğurganlık hızı, 1950’li yıllarda 7 iken 1963’te 6,1’e 1973’te 5,6’ya, 1983’te 4’e 1993’te 2,7’ye, 2003’te 2,2’ye, 2022’de 1,62’ye ve 2023’te ise 1,51’e düşmüştür.
 Sonradan vatandaşlık verilenlerin doğum oranları daha yüksek olmasına rağmen Türkiye’de doğum oranlarında azalma eğilimi devam etmektedir. Nüfusun sürdürülebilmesi için gerekli olan % 2,10 luk oranın çok aşağısında olan 2024 yılındaki Türkiye’deki % 1.48 doğum oranının artırılması elzemdir.
Türkiye’nin nüfus dağılımlarında yaşlı oranı artmakta çocuk ve genç oranı azalmaktadır. Bu durum sonradan vatandaşlık verilenler dahil edilmesine rağmen gerçekleşmiştir. 
1997-2012 yılları arasında doğan 13-28 yaş grubundaki Z kuşağı olarak adlandırılanlara yönelik nitel ve nicel araştırmaların yapılarak evlenme ve çocuk sahibi olma konusundaki görüşlerini dikkate alan önlem ve teşviklerin alınması gereklidir. Çünkü geleceğin nüfus projeksiyonlarını gerçekleştirecek Z kuşağı ve sonrasındaki kuşak olacaktır.
Evlenme yaşının yükselmesi, annelik yaşının yükselmesi, evlilik süresinin azalması ve boşanma oranının artması, doğum oranlarının azalmasında temel etkenlerdendir. 
Evlenme yaş ortalaması gittikçe artmaktadır. Erkeklerin evlenme yaş ortalaması 2021 yılında 26’dan 2024 yılında 28,3 yaşa yükselmiştir. Kadınların evlenme yaş ortalaması 2021 yılında 22,7’den 2024 yılında 25,8 yaşa yükselmiştir.
Evlenme yaşının yükselmesi, anne olma yaşını da doğrudan artırmıştır. 2021 yılında ilk anne olma yaş ortalaması da yükselerek 29,1 yaş olmuştur.
Ortalama evli kalma süresinin azalması ve özellikle doğurgan olan yaş gruplarındaki boşanmaların artması, doğum oranlarının azalmasında etkili faktörler arasındadır.
 
2. Doğum oranlarının azalma nedenlerine ilişkin araştırma
Araştırmanın ana amacı; yaş gruplarına göre doğum oranlarındaki azalmanın nedenlerinin düzeylerinin farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Araştırmanın önemi, doğurganlık çağındaki kişilerin verileri dikkate alarak doğum oranlarını artırmaya yönelik çözüm önerileri sunmasıdır.
Araştırmanın diğer bir amacı ise yaş gruplarına göre bir ailenin ideal çocuk sayısı ortalamalarının farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir.
Anket yöntemi kullanılan araştırmada 2113 kişiden 5’li likert ölçeğinde alınan verilere göre analizler yapılmıştır. Farklı yaş, cinsiyet, medeni hal, eğitim, kültürel kimlik, ikamet ve gelir düzeylerine sahip anketi yanıtlayan 2113 katılımcıya göre; Hayat pahalılığı (4,4023), Çocuk yardımının yetersizliği (4,3090), geleceğin belirsizliği (4,1311), Eğitim masraflarının fazla olması (4,0999), Ailenin gelir düzeyi (4,0653), Sağlıksız gıda (4, 0104), değerlerde değişim (3,9238), işyerinde kreş yetersizliği (3,8930), kadınların çalışma oranının artması  (3,6455),Bedensel yıpranma (3,3223), kendine/aileye zaman ayırma isteği (3,2442), ebeveyn desteğinin yetersizliği (3,2816), Eğitim süresinin fazla olması (3,2556), aile planlama politikaları (2,9782), evde hayvan besleme (2,8452), Sezeryan doğum (2,6044)  Türkiye’deki doğum oranının azalmasında sırasıyla etkili faktörlerdir.
Yaş gruplarına göre doğum oranlarındaki azalmanın nedenlerinin düzeyleri farklılık göstermektedir.
Örneğin yaş gruplarına göre, hayat pahalılığının evlenme ve çocuk sahibi kararını olumsuz etkilediğine ilişkin  (genel ortalama 4,4023) algı düzeyleri farklılık göstermektedir. 
20-27 yaş, 28-35 yaş, 36-43 yaş grubunda olanların hayat pahalılığı algısı en yüksek olan gruptur. Dolayısıyla doğurgan yaş grubundaki hayat pahalılığı, evlilik ve çocuk sahibi olma kararını olumsuz etkilediği için şimdiki ve gelecekteki doğum oranını azaltmaktadır.
Doğurgan olmayan veya doğurganlık oranı düşük olan 44 ve üzeri yaş grubundakilerin hayat pahalılığı algısının genel ortalamanın altında olması, şimdiki ve gelecekteki doğum oranını değiştirmeyecektir. 
Çoğunluğu bekar ve öğrenci olan ve ailesiyle yaşayan 19 ve altı yaş altındaki gruptakilerin hayat pahalılığı algıları genel ortalamanın altındadır.
Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere; doğurgan yaş gruplarında olanlar arasında bekarların oranı fazladır. Dolayısıyla evlilik yaşının arttığı, anne olma yaşının yükseldiği doğum oranının az olma eğilimine işaret olabilir.
Yaş gruplarının medeni hallerine göre dağılımı
Yaş grubu Bekar Evli Birlikte yaşama İmam nikahlı Boşanmış Ayrı yaşıyor Toplam
19 ve altı
Sayı 129 2 2 0 1 0 134
  Oran %96,3 %1,5 %1,5 %0,0 %0,7 %0,0 %100
20-27 Yaş 
Sayı 504 72 3 2 1 3 585
  Oran %86,2 %12,3 %0,5 %0,3 %0,2 %0,5 %100
28-35 Yaş 
Sayı 111 259 2 0 1 3 376
  Oran %29,5 %68,9 %0,5 %0,0 %0,3 %0,8 %100
36-43 Yaş 
Sayı 40 287 0 0 1 26 354
  Oran %11,3 %81,1 %0,0 %0,0 %0,3 %7,3 %100
44-51 Yaş 
Sayı 28 258 1 1 0 17 305
  Oran %9,2 %84,6 %0,3 %0,3 %0,0 %5,6 %100
52-59 Yaş Sayı 15 195 2 0 1 18 231
  Oran %6,5 %84,4 %0,9 %0,0 %0,4 %7,8 %100
60 ve üstü
Sayı 7 114 0 0 1 6 128
  Oran %5,5 %89,1 %0,0 %0,0 %0,8 %4,7 %100
Toplam Sayı 834 1187 10 3 6 73 2113
  Oran %39,5 %56, 2 %0,5 0,1% %0,3 %3,5 %100
 
Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere yaş gruplarına göre bir ailenin sahip olması gereken ideal çocuk sayısı ortalamaları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedir.  Yaş grupları azaldıkça bir ailenin sahip olması gereken ideal çocuk sayısı ortalaması azalmaktadır. 
 
Yaş gruplarına göre ideal çocuk sayılarının ortalaması
İdeal çocuk
Yaş grubu Sayı Ortalama s.sapma F Sigma
19 ve altı 134 2,0522 ,71836 32,856 ,000
20-27 Yaş 585 2,2291 ,87713  
28-35 Yaş 376 2,3032 ,78560  
36-43 Yaş 354 2,4548 ,82417  
44-51 Yaş 305 2,6721 ,87962  
52-59 Yaş 231 2,8701 ,87503  
60 ve üzeri 128 2,8906 ,78604  
Toplam 2113 2,4430 ,87510
 
Doğurganlık çağındaki ve ileride doğurgan olacak çağdakiler, şimdiki ve gelecekteki doğum oranını dolayısıyla gelecekteki nüfus artışını belirleyeceklerdir.
 
 
SONUÇ ve ÖNERİLER
 
Türkiye artık nüfus yapısı itibarıyla genç ve hızla büyüyen bir ülke profiline sahip olmayıp, yaşlanma sürecine giren ve demografik geçişini büyük ölçüde tamamlamak üzere olan bir ülke konumundadır. Bu durum, gelecekte ekonomik ve sosyal politikaların (örneğin işgücü planlaması, sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri) nüfusun yaş yapısındaki değişime uygun şekilde yeniden düzenlenmesini gerektirecektir. 
Türkiye’deki demografik yapıdaki dönüşümün olumlu hale getirilmesi için doğum oranlarının artırılması elzemdir. Atatürk döneminde olduğu gibi Devletin nüfus ve iskan dahil yasal düzenlemeleri ve uygulamaları etkin ve verimli bir şekilde hayata geçirmesi gereklidir.
Devletin bu konuda yapmış olduğu düzenlemeler ve uygulamalar doğum ve nüfus oranını yeterli bir şekilde artıracak düzeyde değildir. Devletin evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı teşvik eden düzenlemeleri ve uygulamaları hayata geçirmelidir. Doğum oranlarının azalma nedenlerinden en önemlileri gelirin azlığı ve yaşam maliyetlerinin fazlalığı üzerinedir. 
Milli gelirin dağılımında adalet sağlanmalı asgari ücretin ve ücretlilerin satın alma gücü artırılmalıdır.
Çocuk ve doğurganlık yaş grubundakilerin ölüm oranlarının azaltılması ve engellilik oranlarının düşürülmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.
Evlilik oranlarını artıran, evlilik yaş oranlarını ve anne olma yaşını azaltan tedbirlerin/teşviklerin alınması doğum oranlarının artmasına katkı sağlayacaktır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 29 yaş üstünü kapsamayan faizsiz 150.000 Tl kredisinin kapsamı genişletilmeli ve hibe haline getirilmelidir.  Doğurganlık çağındaki evliliklerin artması için en az 3 asgari ücret düzeyindeki evlilik hibe desteği, kadına verilmelidir. 
Sağlıklı doğum başına 1 asgari ücret düzeyindeki hibe desteği, anneye verilmelidir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın çocuklara ve ailelere yönelik yardım kriterlerinde değişimler yapılmalıdır ve asgari ücret baz alınmalıdır. 
10 Nisan 2025’te yürürlüğe giren Doğum Yardımı Hakkında Yönetmeliğine göre çocuk yardımlarında ilk çocuğa 1 defalık 5000 TL, 2. Çocuğa 60 ay boyunca 1500 TL, 3 ve üzeri çocuğa 60 ay boyunca 5000 Tl  verilmektedir. 
Çalışsın veya çalışmasın/işsiz olsun asgari ücret bazlı olarak aile ve çocuk yardımı düzenlenerek teşvik edilmelidir. 1. Çocuğa % 25’i, 2. Çocuğa % 30’u, 3. Çocuğa % 45’i, 4. Çocuğa % 50’si aylık bazda eğitimlerine devam etme şartıyla anneye verilmelidir. Boşanma halinde çocuklar kimin velayetinde ise çocuk yardımı o kişiye verilmelidir.
Evlenme, aile ve çocuk yardımı/desteklerinin verilmesinde Türkiye’de ikamet etme, vatandaş olma süresi, eğitim düzeyi veya Türkçe okur yazar olma, gelir seviyesi gibi şartların konulması gereklidir.
Tüp bebek ve Sezaryen dahil doğum masraflarının hoca ücreti dahil devletçe karşılanmalıdır.
Devlet, sadece memurlara değil tüm çalışanların ücretli doğum izinlerini artırmalıdır. Yürürlükteki kadın memurlara 16 haftalık, babalara verilen 10 günlük ücretli izin süresi ebeveyn desteğinin az olmasından dolayı yeterli değildir. Doğum yapan kadınlara doğum öncesi ve sonrası toplam ücretli izin süresi 28 haftaya çıkarılmalıdır. Babaların 10 günlük ücretli izin süresi 20 güne çıkarılmalıdır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı denetiminde faaliyet gösteren özel kreş, gündüz bakımevleri ve çocuk kulüpleri, devlet tarafından sağlanan teşvik ve destekler artırılmalıdır.  Devleti işletmelere kreş konusunda yükümlülük içeren düzenleme getirilmelidir. Belediyelerin/okulların/ işyerlerinin kreş imkanları/kapasitesi arttırılmalıdır.  Evhanımı annelerin yaşamını kolaylaştıracak çocuklarının kreşlerde saatlik/günlük kotalı imkanlar sunulmalıdır.
Devlet tarafından evli ve çocuklu olanlara vergi matrahının artırılması ve gelir vergisi oranlarının düşürülmesi gibi vergisel avantajlar sağlanmalıdır. 
Nüfusun ve doğum oranını azaltmada yerleşik vatandaşları son 20 yılda vatandaş yapılanlara göre kayıran teşviklerin yapılmaması halinde belli bölgelerdeki sonradan vatandaş olanların nüfus yoğunluğunu daha da artıracaktır.
1997-2012 yılları arasında doğan 13-28 yaş grubundaki Z kuşağı olarak adlandırılanlara yönelik nitel ve nicel araştırmaların yapılarak evlenme ve çocuk sahibi olma konusundaki görüşlerini dikkate alan önlem ve teşviklerin alınması gereklidir.
#
Ek Fotoğraflar
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.