26 Aralık 2024 - Perşembe

*HEPİNİZ BİRER HİTLERSİNİZ*

*HEPİNİZ BİRER HİTLERSİNİZ*

Yazar - Hazarfen Çelebi
Okuma Süresi: 9 dk.
Hazarfen Çelebi

Hazarfen Çelebi

info@aktuelgazete.comm - 02126647132
Google News

Hepiniz aynısınız tek fark yaşadığınız zamanlar . Travma tetikleyici uygar batının faşist diktatörleri . 

Travma insanı o kadar çok kilitler ki, travmati de olmuş kişiler takıntılı bir şekilde travmaya odaklanmaktan kendilerini alamazlar. Evet yazıya travma denilen o ürkütücü kelime ile başlamak istedim .  Bu kelime üzerinden travmaya sebep olanları yani işgalci anlayışı anlatmak daha kolay olur belki .!

 

Travma modern hayatın her yanının nüfus eden bir olgu sadece askerler ya da taciz veya suiistimal kurbanları değil çoğumuz travmatize olmuşuzdur. Travma hem kaynakları hem de sonuçları açısından geniş çaplıdır ve genellikle kendisini bilincimizden saklar.

 

Travma yaşamış birçok insan başka bir insanoğluyla paylaşılması mümkün olmayan bir kişisel cehennemde yaşamakta olduğunu söyler. Bunu işgalci zihniyetin dağıttığı coğrafyalardaki her bireyden duymak mümkün . Bu yazıdaki amacım gayri ahlaki modern batıyı yönetenlerin sebep olduklarını küçükte olsa gündem edebilmek …

Barışın günlük yaşamdaki yansımaları paylaşmaktır, kendisiyle ve çevresiyle uyum içinde olmaktır, farklı olanlara saygı duymaktır.

 

Savaşın mutlak olmadığını, önlenebileceğini ve çatışmaların savaşa dönüşmemesi adına bir çok çalışma yapılabilir.  

 

Birbirine saygı duymak ve barış için çaba sarf etmek çok zor değildir. Ancak bunun için en temel ölçüt insanın düşünebilme becerisini yetirmemiş olmasıdır. Kimin için savaşıyorum

 

Niçin bu savaş?

 

Lider hep doğru mu yönlendirir?  Gibi sorular ile daha da açılabilir bu konu.

 

İnsanlık tarihi boyunca nice kıyımlar yaşandı.

 

Haçlı Seferleri hangi şovenist duygular ile ,hangi narsist liderin hezeyanları ile vuku bulduysa günümüzde benzeri bir çok kıyam görmek mümkündür. Sorgu becerisini yetirmemiş bireyler ile mümkün olurdu ancak göz yaşlarının dinmesi.

 

Irak , Suriye, Afganistan... Bir çok yerde hep benzer hezeyanlar ile insanlık onuru yok edildi. 

O günlerde susan AB,BM bugün hesap sormaya kalkıştığında cevap hazır.

 

Örneğin; senin ne işin Irak’ta varsa benimde Ukrayna’danişim o.!

Oysa insanlık onuru ortak kaygıları zorunlu kılmalıydı.

 

Bugün Rusya ile yapacağı maçı iptal edeceğini söyleyen Polonya; Filistin için Irak için aynı tepkiyi ortaya koysaydı hiçbir zulüm bu kadar kolay olmazdı yada olmayacaktı.

 

Edimsel Koşullanma savaş veya zulüm gibi bir olumsuzluğa hiç bu kadar rahat  örnek gösterilir olmamıştı.

 

Ne mi demek istiyorum?

 

İnsanlık hep ödüllendirdi dünün zalimlerin.

 

Savaşı araştıran ilk psikolog, 1910’da “Savaşın Ahlaki Eşdeğeri” başlıklı tarihi makalesini yazan William James’ti. Burada James, savaşın hem birey hem de bir bütün olarak toplum üzerindeki olumlu psikolojik etkileri nedeniyle çok yaygın olduğunu öne sürdü.

 

Ekonomik kriz, karizmanın bozulması...vb.  gibi sebeplerden dolayı popülist liderler yeni arayışlara başlar. İlk akla gelen ve en kolay  olan yöntem ise  düşman üretmek üzere saldırgan bir politik çıkıştır.

 

Ne güzel bir cümledir: “Savaşan askerler; düşünebilseydi orduda asker kalmazdı.”

 

Toplumsal düzeyde savaş, kolektif tehdit karşısında birlik duygusu uyandırır. İnsanları birbirine bağlar. Hem de sadece savaşa katılan orduyu değil, tüm toplumu birbirine bağlar. James’in “disiplin” olarak adlandırdığı şeye, yani “toplumsal hedeflere” bağlılık duygusu getirir.  Yeniden inşa adı verilen bir hareket. Ancak bu yeniden inşa başkalarının göz yaşları üzerinden şekil bulmak zorunda.  Büyük olmak yetmez en büyük olmak. İnsan psikolojisini kontrol eden   liderler suntası kılıf bulma noktasında usta.

 

Örneğin; 

 

ABD’nin güvenliği için işgaller şart.

İngiltere’de metroda bombalar patlamak zorundaydı ki işgaller bir sebebe bağlansın.

 

Dünyanın en süper gücü ve uzaydan üssü  olan devlete ait “İkiz Kuleler” nasıl vuruldu? 

 

Savaşların ardındaki açık bir diğer neden servet, statü ve gücü artırma yönündeki itici güçtür.

 

Savaşın önemli bir motivasyonu, bir grup insanın güçlerini ve servetlerini artırma arzusudur ki bunu isteyen, genellikle hükümetler veya bir ülkenin, kabilenin veya etnik grubun azınlık nüfusudur. Grup, bunu diğer grupları fethedip, onlara boyun eğdirerek, bölgelerini ve kaynaklarını ele geçirerek yapmaya çalışır.

 

Bu istek bir algı ile anlatılır. 

 

Büyük Rusya, en büyük ABD, çok büyük İsrail...

Ters gitmezse sıkıntı yok.

Ters giderse kahrolsun Hitler.

İşte trajedya dediğimiz bu.

 

Yetirilmiş insanı duygular. İnsanlığı bencil olmaya ikna ettiler. Ben kavramı adeta ilahlaştırıldı. Durum böyle olunca ikna çok kolay oldu. Asıl olan baştakilerin mutluluğu. Uydurulmuş din, dejenere olan milliyet kavramı, uyuşturucu özeliği taşıyan ideolojik söylemler...

 

Tarihte hangi savaşı incelerseniz inceleyin, bu nedenlerin bir varyantını bulacaksınız: yeni toprakları ilhak etmek, yeni toprakları kolonize etmek, değerli mineralleri veya petrolü kontrol altına almak, prestij ve serveti artırmak için bir imparatorluklar inşa etmek veya bir grubun gücünü, prestijini ve zenginliğini azaltan önceki aşağılamanın intikamını almak...

 

 

Savaş için hiç bir haklı gerekçe çoğu zaman  yok ama yine desavaş kararı alınabiliyor.

Kendi sınırlarına bir saldırı, kendi bağımsızlıklarını gölgeleyen bir sebep yok. Bunu çok iyi bildikleri halde yine de bir saldırgan tutum ortaya koyabiliyorlar.  

 

Ortaçağ da  İncili okunmak yasaktı. Cennetten arazi sözüyle başlatılan Haçlı Seferlerini bu  yasak üzerinden sorgulamak gerekiyor.  Bugün okumak serbest ancak düşünmek yasak. Medya aracılığı ile öyle bir algı oluşturuluyor ki savaşı isteyen kitleler oluyor. Lider ise ben mecbur kaldım diyebiliyor.

Yeni topraklar, prestij ve gücü koruma çoğu savaşın temel sebebidir.

 

Örneğin Ukrayna ile Rusya arasındaki güncel çatışma, kısmen bu terimlerle yorumlanabilir: Rusya, Kırım’ın kontrolünü ele geçirerek, hem topraklarını arttırmıştır, hem de Ukrayna’daki Rusya-lehine hükümetin düşmesi sonucu yaşadığı prestiji kaybının öcünü almıştır, prestijini arttırmaya çalışmıştır. 

 

İnsanlık Irak işgali, Afganistan işgali ile ilgili acılara kulak kesilseydi belki de Putin bu kadar cesur davranmayacaktı.

 

Steve Taylor’ın William James’in tespitlerine eklediği önemli bir nokta  şudur: “Savaş, güçlü bir şekilde grup kimliği ile ilişkilidir. Genel olarak insanlar, etnik köken, milliyetçilik veya dini dogmatizmde kendini kolayca gösterebilen güçlü bir aidiyet ve kimliğe ihtiyaç duyarlar. “

 

Steve Taylor’ın bu çıkarımı çok basit bir yöntem ile halka kabul ettirilir.

Örneğin;

 

Öğretici tarih anlayışı Psikolojik çalışmalar ile  öne çıkarılır. 

 

Bir kimlik veya o kimliğe ait özelikler öne çıkarılır.

Bununla ilgili sorun, kimliğimizle gurur duymak değil, diğer gruplara karşı yarattığı tutumdur.

 

Empati konusunu ve  “Psikolojide Ahlaki Dışlanmayı “çok iyi anlamak gerekiyor. Diğer gruplar için ahlaki ve insani değerleri yok sayıp onlar için adaleti reddettiğimizde olur. Ahlaki standartlar sadece kendi grubumuzun üyelerine uygulanır. Durum böyle olunca diğer grup üyelerini sömürmek, ezmek ve hata öldürmek bizim için kolay hale geliyor. İşgalci diktatörlerin dilinden dökülen/dökülecek olan cümleler aynen böyle emin olunuz . Kendisi dışındakilere özgürlüğü lüks saymak ,mutluluğu fazla görmek . Eski Roma devlet anlayışının  çağımızda yeniden dirilmiş hali  ya da emperyalist batıca hep farklı şekillerde uygulanmış hali. 

Ne diyordu eski Romalılar ?

Romalılar dışındaki herkes Romalılara hizmet için var . 

 

*SONUÇ:*

Travma yaşamış birçok insan başka bir insanoğluyla paylaşılması mümkün olmayan bir kişisel cehennemde yaşamakta olduğunu söyler.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.