ÇEVREYİ KİRLETEN GELECEĞİNİ KİRLETİR
ÇEVREYİ KİRLETEN GELECEĞİNİ KİRLETİR

ÖNDER GÜZELARSLAN
info@aktuelgazete.com - 02126647132Canlı varlıkların hayatlarını sürdürdükleri alanları kısaca çevre olarak tanımlarız. Bütün canlıların ortak hayat sürdürdükleri alanlar olan çevremiz daha iyi yaşanabilir olması için temiz tutulması gerekir. Çevrenin içerisinde yer alan hava, su, toprak, ormanlar ve dağlar sadece insanların hayatları için var değildir. Buralar yeryüzünde yaşayan diğer canlılar içinde hayati derece de önemli yerlerdir.
Özellikle insanların hayatlarını sürdürebilmek içinbeslenmeye ihtiyaçları vardır. Bu beslenme ihtiyaçlarınıda genel olarak toprak da yetiştirdiği ürünlerden ve hayvanlardan sağlamaktadır insanoğlu. Aslında çevreyi kirletmekle hem çevrede yaşayan diğer canlıların hayatlarına kastettiğimiz gibi dolaylı olarak da kendi canımızı tehlikeye atmış oluyoruz. Çevre temizliğinin önemi bütün bireylerin sorumluluğunda olduğu kadar işletmelerinde sorumluluğundadır. Bireysel olarak çevreyi kirletmeme bilincini kendimizde geliştirmeliyiz. Bu bilinç nasıl edinilecekse o yönde bir gayretin içinde olmak gerekir.
Dünya varlığından bu yana kirlilik ile mücadele ettiği söylenebilir. Ancak şunu belirmekte fayda var. Modern öncesi dünyanın çevre sorunlarının başında temiz suyun temini ve su kaynaklarının muhafazası gelmektedir. Yaşanılan mekanların temizliği, ölen ve kesilen hayvanlar ile insan atıklarının gelişi güzel yerlere atılmasının önüne geçilmesi konularında ciddi mücadeleler verilmiştir. Bugünkü modern dünya da geçmişe göre çok daha fazla atık söz konusu. Bunların başında da plastik ürünler ve ambalajlı ürünlerin ambalajı geliyor.
Hepinizin bildiği gibi temizlik bütün dinlerde emredilen evrensel bir değerdir. Bizim dinimiz İslam dininde detemizlik hem maddi hem de manevi boyutları olan bir ibadet unsuru olarak kabul edilir. Nitekim kutsal kitabımızKur'an-ı Kerim'in ikinci emri “Temizlik” üzerinedir. Yine Kur’an’ın birçok ayetinde temizlik konusuna yer verilmiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i şeriflerinde “Temizlik imanın yarısıdır” buyuruyor.
Çevre ve temizlik konusunda bu girizgahtan sonra geçtiğimiz haftalarda kadim kültürler şehri Gaziantep’te yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum. Önder’in 22. Kurultayı için gittiğim Gaziantep’te arkadaşlarımızla konakladığımız KYK yurdunun çevresinde sabah ve akşam kısa yürüyüşler yaptık. Hem spor yapmış olduk hem de çevreyi tanımış olduk. Gaziantep Üniversitesi’nin hemen yanında olan KYK yurduyla bitişik büyükçe bir arazi vardı. Arazi dikkatimi celbetti. Arazi de fıstık ağaçları vardı. Arazinin çevresinde yürürken şöyle bir tabelayla karşılaştım. Tarım Orman Bakanlığına bağlı “Antep Fıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü” arazi içinde yaklaşık 9 tür, 61 çeşit ve 178 tip Antepfıstığı türleri bulunuyordu. Bu arazi bakanlığın il müdürlüğüne bağlı bir gen bankasıydı. Buraya kadar her şey güzel. Benim size anlatmak istediğim Antepfıstığı değil elbette. Arazinin içerisindeki insanlar tarafından atılmış çöpler. Arazinin içi alkol şişeleri, pet şişeler, farklı çöpler, naylon poşetler vs. ile doluydu. Böylesi güzel bir gen bankası olan fıstık ağaçları çeşitliliğinin olduğu arazinin adeta çöp dağını andırması beni ve birlikte yürüyüş yaptığımarkadaşları çok üzdü. Hani boş arazi olsa biraz belki üzüntüm az olacaktı ama yine de yerlere insanlar tarafından böyle çöpler atılması kullanılan malzemelerin ambalajları ve içtiğimiz içeceklerin şişelerinin yerlere atılması esef verici bir durum. Çöplerin atıldığı alanın bir devlet kurumuna ait bir arazi olması ise işi daha da vahim kılıyor. Sahipsizlik görüntüsü veriyor. Böylesi durumlara ülkemizin her yerinde karşılaşıyoruz ne yazık ki. Çevreyi hor kullanma da kirletme de mahiriz. Bu durum bizim ülke olarak sınıfta kaldığımız bir konu.
Bu manzarayı görünce inanın beynimden kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Manzaranın fotoğrafını çektim. Ertesi günü arkadaşlarımızla Gaziantep vali yardımcısı olarak Gaziantep’e yeni atanan dostum Abdullah Şen’i ziyaret ettiğimde sohbet arasında bu durumu kendisine arz ettim ve çektiğim fotoğrafları gösterdim. O da hayretler içine kaldı. Böyle anlamlı bir kurumun mekânınasıl olurda sahipsiz gibi çöp dağları oluşacak kadar kirli ve pis bir durumda olurdu. Notlarını aldı ve bu konuylailgilenip burayı temizlettireceğini söyledi. Sohbet ve muhabbetten sonra müsaade isteyip makamından ayrıldık. Akşam saatlerinde telefonuma mesaj düştü. Baktım gelen mesaj Abdullah Şen valimdendi. Bahsi geçen arazideki çöpleri temizlettirmiş ve fotoğraf çektirip bana göndermiş. Altına da “kardeşim duyarlılığından dolayı sana teşekkür ederim. Sayende arazi çöp dağı olmaktan şimdilik kurtuldu ama takibinde olacağım burada tekrar böyle görüntüler oluşmasına müsaadeetmeyeceğim” demiş.
İşte yönetici dediğin böyle olur. Duyarlı, azimli ve çalışkan. Aslında uzun yıllardır tanıdığım ve mülki idarenin yüz akı olan Abdullah Şen, vali olacak bir kişilik ve nitelikte. Rahmetli meşhur valimiz Recep Yazıcıoğlu’nu aratmayacak bir vali olur. İnşallah İçişleri bakanlığı kendisini görür de en kısa sürede vali olduğuna şahit oluruz. Bunu yürekten ve kalben ümit ediyor ve bekliyorum.
Hiç şüphesiz insanlar yaşadıkları çevreden sorumludurlar. Temiz bir çevrede yaşamak herkesinhakkıdır ve yine temiz bir çevre insanların kendi elinde olan bir şeydir. Bu konuda her birey kendi üzerine düşeni fazlasıyla yapmak zorundadır. Toplumda yaşamanın kurallarından biri olan temizlik önce aile içinde aşılanmalıdır. Daha sonra da ciddi ve doğru bir eğitimle okullarda bu bilinç her ferde aşılanmalıdır.
Atalarımız çevre üzerine, temizlik üzerine pek çok güzel söz söylemişlerdir. Mesela bunlardan biri de “Aslan yatağından belli olur.” Bu söz ile temizlik, düzen ve tertibe vurgu yapılmaya çalışılır. Eğer bizler yerlere çöp atmaz, evimizin önünü temiz tutar, çevreyi korur isekve bunu her fert yaparsa çevremiz pırıl pırıl, ışıl ışıl olur. Böyle pırıl pırıl, ışıl ışıl dünyada yaşamak hepimizin hakkı. Bu hakkı hiçbir kimsenin engellemesine müsaadeetmemeliyiz. Toplum olarak bu noktada daha çok duyarlı olmamamız gerekiyor.
Toplumun temizlik konusunda duyarlılık kazanması içinde bazı çalışmalar yürütülebilir. Mesela OsmanlıDevleti’nde gerek İstanbul eksenli merkezi yönetimgerekse taşra merkezli yöneticiler veya vakıflar çevre sorunların giderilmesinde birinci derecede aktif rol oynamışlardır. Merkezi yönetim çıkardığı ferman ve kanunlarla, şehir yönetimleri muhtesibin denetimleriyle, vakıflar da hizmet alanları ile söz konusu problemlerin olumsuzluklarını bir yandan gidermeye, bir yandan da yaşanılabilir bir dünya inşa etmeye çalışmışlardır.Günümüzde de geçmişteki gibi çevre problemlerine dikkat çeken ve bir şeyler yapma gerekliliğine inanan kişive kesimlerin kurduğu vakıf ve dernekler bulunuyor. Bunlar çok daha aktif çalışmalar yürütmesi gerekir. En temel mesele topluma yaşadığımız çevreyi kirletmeme, temiz tutma bilincini aşılamak olmalıdır. İnşallah günün birinde çok daha duyarlı bir toplumla tertemiz bir dünya da yaşıyor oluruz.
Tabiatı, çevreyi korursak ve temiz tutarsak geleceğimizi de korumuş oluruz.